Weimar’da Siyasal Hiciv ve Kızıl Kabareler
Marcel Janco, Cabaret Voltaire, 1916. Sonradan kaybolan ve
sadece fotoğraflarından bilinen bu resimde Dada’nın kurucuları kabarenin
sahnesinde görülüyor: piyanonun başında Hugo Ball, sahnenin ön tarafında
Tristan Tzara ve Hans Arp, arkalarında Richard Huelsenbeck ve Marcel Janco, yanlarında
ise sarı saçlarıyla Emmy Hennings, Friedrich Glauser’le dans ediyor.
Nazizmin yükselişinden önceki
yıllarda, bilhassa da Berlin’de kabare kültürü o güne dek görülmedik bir
ağırlık kazanır.
Toplumsal ve iktisadi kriz felaket
boyutlarına ulaştıkça en ilginç zevk ve
eğlencelere yönelik açgözlülük artar.
Kabare hem bir sığınak hem de bir
kurtuluş yolu teşkil eder.
İşçilerle küçük burjuvazi kadar çökmüş bir
aristokrasiyi de misafir
eder salonlarına.
Özellikle ekspresyonizmden esinlenen
bir tiyatro anlayışı en kaba eğlence biçimlerine,
şarkılara, siyasal hicve karışarak, 1930’ların Berlin’ini tek başına
karakterize edecek neredeyse eşsiz bir gösteri sunar.
1914’ten 1931’e, olabildiğince
çeşitlenmiş bir izleyici kitlesinin karşısında, Almanya’ya damgasını vurmuş
olan en çarpıcı fenomenler, kabare sahnelerinde birbirini takip eder.
Teatral ekspresyonizm, marazi olana
düşkünlük, ucuz erotizm, antisemitizm, Nazi karşıtı propaganda, her şey,
kesinlikle her şey birbiriyle karşılaşır.
Kabare estetiği yalnızca Alman
tiyatrosuna damgasını vuran sanatsal hareketlerin sonucu değildir, o
zamandan sonra bir daha ulaşılamayacak bir özgünlüğe de sahiptir.
Weimar Cumhuriyeti’nin başlarında Berlin en önemli sanat merkezidir.
Münih, devrimci ajitasyonu yaşamış ve Spartakist hareketin vahşice
bastırılışına tanık olmuştur.
Önemli çalkantılar geçirmiş olmakla birlikte Berlin bu dönemde kabarelerin kenti haline gelir.
Varyete kabareleri ve siyasal
kabareler kadar sanatsal kabarelere de rastlanır çünkü artık sahneye çıkanlar
dadaistlerdir.
Walter Meyring, Alman kabaresinin en
önemli kişiliklerinden biri haline gelir; Kurt Schwitters, hayretler içindeki seyirciler karşısında şiirlerini okur.
Her tarafta kabarelerin filizlendiği bu savaş-sonrası ortamda “Schalle und
Rauch” (Ses ve Duman) türü kabare belirleyici rol oynar.
Müzikhol tipi aydınlatma yöntemlerinin kullanıldığı bu tür, 1919
Aralık ayında Max Reinhardt’ın büyük tiyatrosunun mahzeninde doğar.
Reinhardt’ın niyeti başta, tiyatroda oynadığı oyunların parodilerini mahzende sahnelemektir.
Böylece etrafında kabareyle ilgilenen oyuncular ve sanatçılar toplar.
Aralarında Klabund, Kurt Tucholsky, Marlene Dietrich için bestelediği şarkılarla ünlenen kompozitör Friedrich
Hollander’in yanı sıra, Brecht’in Küçük Burjuva Düğünü’nü resmeder
gibi görünen, Alman burjuvazisinin vahşi karikatürlerini çizen George Grosz da bulunur.
Fakat bu sanatçılar kabareyi parodiyle sınırlamak şöyle dursun, kendi çağlarının
hakiki bir siyasal ve toplumsal aynası haline getireceklerdir.
1930’lar boyunca –sonradan Nazilerin
ödünü koparacak olan
– siyasal
kabareler, Berlin’in atmosferini yansıtacaktır.
Tucholsky, hiç şüphesiz,
ekspresyonist şiir ile toplumsal hicvi birleştiren bu tarzın en iyi
temsilcisidir.
Kabarelerde sahne alanlar üzerinden
aslında Weimar Cumhuriyeti’ne damgasını vuran tüm siyasal akımlar
çatışmaktadır.
Şiirler okunmaya, tiyatro oyunlarının
parodileri düzenlenmeye devam etse de, savaş sonrasından beri birinci sıraya
yükselen tür siyasal hicivdir.
Bu kabareleri yalnızca Alman
toplumunun çözülüşünün bir görünümü, burjuvazinin bıkkınlığını unutmak için
başvurduğu bir eğlence olarak tasavvur etmek yanlış olacaktır.
Hatta hemen her yerde, ama özellikle
de Berlin’de
komünist kabareler açılacaktır!
Tucholsky de Rosa Valetti için “Kızıl Melodiler” besteler.
Burada General Ludendorff ölü askerlerin mahkemesinde yargılanır, “bu
yaptıklarını bir kez daha yapmaya cüret edecek misin?” diye sorar askerler ona.
Pasifizmi ve antimilitarizmi yüceltir Tucholsky.
Bunca insanın boşuna öldüğünü, genç Almanların mezarları doldurduğunu
hatırlatır. Tüm bu sanatçılar enternasyonalizmi, komünistleri, “kızılları”
savunur; Berlin işçilerinin sefaletini, savaşın saçmalığını ve Almanya için zararlı
sonuçlarını vurgularlar sürekli olarak.
Yeni bir savaşın patlak vermesinden ürkülür o yıllarda.
Brecht’in Münih kabarelerinde Ölü Asker Destanı’nı okuduğu
zamanlardır bunlar.
Ekspresyonizm artık can çekişmekte
olsa da kabarenin birçok temasım bu akımdan esinlenir.
Mesihçilik, pasifizm, savaş nefreti, evrensel
kardeşlik ideali, aşırılık, tüm bunlar
kesinlikle ekspresyonizmin mirasıdır.
1919-1920 yıllarında Savunma Bakanı
olan Gustav Noske Berlin’de gelişen bu sol kabarelerin en eleştirilen
kişisidir.
Tek başına tüm Alman siyasetinin özeti
gibidir.
Onun “sol nefreti” tiye alınır.
Hatta aşk şarkılarında bile adı
geçer.
Bundan böyle kabare yalnızca eğlence
ve sanatsal gösteri mekânı değil bir siyasal ajitasyon aracıdır.
İzleyiciyi hem güldürmek ve
kışkırtmak hem de siyasallaştırmak ister, Almanya’nın çektiği sancıların gerçek
kökenini anlatmayı amaçlar.
Tucholsky’ye göre sanatçı Almanya’nın suçluluk duygusunu ifade etmelidir,
parolası ise şu olmalıdır: “Kendi Alman yuvamızı reddediyoruz, eleştiriyoruz,
hatta kirletiyoruz”.
Alman burjuvazisinin Avrupa’nın en gerici burjuvazisi olduğunu ileri sürer ve
onu tüm toplumsal sefaletten ve savaştan sorumlu tutar.
Tucholsky açıkça Bolşevizmin hasmı olsa da anti-komünist reaksiyona da
şiddetle saldırır.
Kendisini her şeyden önce bir özgürlük savunucusu olarak görür ve
“efendilerin ve patriklerin hiyerarşisi” ile “Rus Bolşevizmi” arasında seçim
yapmayı reddeder.
Kendi fikirlerini savunmak için, o zamanlar “Linksbürgerliches Kabaret” (Sol burjuva kabare) adıyla anılan yeni bir
türün sözcüsü haline gelir.
Fakat Tucholsky’nin savunduğu bu
tür, sadece bir burjuva kabare olma tehdidi altındadır.
Çoğu kez revüler, duygusal melodiler, ağzı bozuk kadınları, ışıkları, muğlak esprileri ve ucuz
erotizmiyle bu “göz orjisi” karşısında siyasal şarkılar ve şiirler silinmeye
yüz yutar.
Kamuoyu nezdinde yarattığı ilgiden dolayı komünistler de bir propaganda
aracı olarak kabarelere önem vermeye başlar.
Geniş bir kesime temas edip onu kimi meselelere duyarlı kılmak için özgün
bir araçtır kabare.
Kısa zamanda ilk “kızıl kabareler” ortaya çıkar.
Çeşitli kentlerde “kızıl revüler”, “siyasal hiciv geceleri” düzenlenmeye başlanır.
Bu komünist kabare revülerinin ardından Ajitprop toplulukları ve sokak tiyatrosu gelişir.
En ünlü topluluk, 1923’ten beri SSCB’de iyi bilinen ve
Proletkült’e hayli yakın olan Mavi Gömlek'tir.
Eylem biçimi gündemle bağlantılı ajitasyon tiyatrosu ve sokak tiyatrosu
olur.
İlk proleter revü, 22 Kasım 1924’te Erwin Piscator’un yönetmenliğinde
gerçekleştirilen Roter Rummel (Kızıl Gürültü) olur.
Şarkılarla, skeçlerle burjuvazinin nasıl proleterleri ezdiği, burjuva
adaletinin nasıl işlediği gösterilir; fabrikadaki çalışma koşulları anlatılır; çeşitli
gündelik örnekler üzerinden sınıf mücadelesi tarif edilir ve proleterin nasıl
sahneden, yani tarihten muzaffer olarak ayrıldığı gösterilir.
Bu gösterilerde sürekli tekrar eden
temalardan biri de Berlin’in sefaleti olur.
Dilenci kitleleri, zengin
restoranlarından atılan, sokaklardaki kalabalıkları oluşturan savaş gazileri
anılır.
Tüm bu gösterilerde, tıpkı Sovyet
Proletkült’ü bünyesinde gelişen tiyatro oyunlarında olduğu gibi proletarya
burjuvaziye karşı mücadelesinden her daim muzaffer çıkar ve son sahnede hep
birlikte Enternasyonal söylenir.
Bu ilk komünist kabarelerde ilerde
Ajitprop’ta kullanılacak neredeyse
tüm yöntem ve teknikleri bulmak mümkündür.
Piscator’un etkisiyle bu ajitasyon revüleri
giderek komünist gençlik teşkilatıyla daha yakın ilişki içinde olacaktır.
Hemen hepsinde aynı simalar görülür
sahnede: Proleterlerin karşısında yer alan kapitalist, toprak sahibi, memur, rahip ve
şişman general.
Polisin gözetiminden kaçabilmek için sadece
taslak halinde bulunan metinlerden yola çıkılarak Weimar Almanya’sının tüm
çelişkilerinin açığa çıkarılması hedeflenir.
Sonbahar 1927’de komünist Rote Fahne (Kızıl Bayrak) yayın
organına bağlı Rote Rakete (Kızıl Roket) ajitasyon topluluğu
kurulur.
Hemen tüm Alman şehirlerinde oyun sergileyecek olan bu topluluk
Almanya’daki sınıf mücadelesini ve parlementer siyaseti ifade etmek için boks
maçı temasına başvurur.
Siyah-beyaz-kırmızı ve
siyah-kırmızı-altın sarısı renklerine bürünmüş iki boksör bir bakan koltuğu
için dövüşmektedir.
Fakat koltukta her ikisinin de rahatça oturup komünist ve sosyalistlere
karşı savaşmak için birleşebileceklerini görürler:
Ama
ikimize de yer var
O
halde neden dövüşüyoruz
Birlik
olursak çok daha kolay
Oluşturalım
büyük koalisyonu
Birlikte
tanklar inşa eder
Ve
komünistleri
Nakavt
ederiz
Rote Rakete coşkulu
bir faaliyet yürütür: Şubat ile Kasım 1928 arası 100’den fazla kentte sahneye
çıkar, 184 mekânda oyun sergiler ve 90 bin kişilik bir izleyici kitlesine
ulaşır.
İzleyiciler arasından 112 kişi
derhal Rote Fahne’ye abone olur, 42’si
Alman Komünist Partisi’ne üye olur, 648
kişi geniş komünist cephe örgütüne katılır.
1928’den itibaren neredeyse tüm
kabareler siyasal hicve yönelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder