BAUHAUS: MODERNLEŞMENİN TASARIMI - 4
Türkiye’de Mimarlık,
Sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus
Ankara Gazi Terbiye
Enstitüsü Resim-İş Bölümü 1932 yılında kurulur.
Bu girişim,
Cumhuriyet ertesinde sanatla sanayiyi, özerk sanatlarla uygulamalı
sanatları birleştirmenin ilk etabı sayılır.
Kurucu kadro,
önceden İsmail Hakkı Baltacıoğlu tarafından seçilerek Almanya’ya gönderilmiş ve
burada Bauhaus etkisine girmiştir.
Enstitü’nün başında
olan Baltacıoğlu, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Rektörü ve İstanbul
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi estetik ve resim metodu hocasıdır.
Meşrutiyet’ten
başlayarak eğitimin modernleşmesinin önderleri arasında yer alır.
Daha 1911 yılında,
Osmanlı Maarif Nezareti tarafından, eğitim kurumlarını ve tedrisat
programlarını incelemek üzere İngiltere'ye, Fransa'ya, İsviçre'ye ve
Almanya'ya seyahate gönderilir.
Avrupa’nın
modernleşme deneyimlerinden yola çıkarak, sanatı ulus kurmanın, yurttaş
terbiyesinin özü olarak kavrar.
Nitekim Resim-İş
Bölümü’nün yetiştireceği “Cumhuriyet Öğretmeni”nin de, Anadolu’daki bütün orta
öğretim kurumlarına dağılarak, resim ve iş, sanat ve zanaat
çalışmalarıyla, ahlaken, zihnen ve bedenen gelişmiş modern yurttaşların
yaratılmasında bir devrim gerçekleştireceği tasarlanmıştır.
“Bir ulusun bütün
ruhunun ve aklının sanatıyla ifade edildiği” inancıyla, sanatı halkın
hizmetine adayan ilk filozof John Ruskin’in öğretilerini hatırlatan bu
tasarı, Halk Evleri ve Köy Enstitüleri’nin örgütlenmesine eklemlenir.
Bu hamlelerde
William Morris’e atfedilen, sanatın toplumsal eşitlik vaadine ilişkin
düşünceler de oldukça etkindir.
Resim-İş programını
kuran, Baltacıoğlu’nun öğrencisi olan ve Almanya’ya güzel sanatlar
eğitimine gönderildiği sırada Bauhaus’u inceleyen İsmail Hakkı Tonguç ile
bir dönem Enstitü’nün başına geçen Hasan Âli Yücel, sanat terbiyesine
odaklanan bütün bu eğitim devriminin mimarlarıdır.
Gazi Terbiye
Enstitüsü’nün, Cumhuriyet’in eğitim kadrolarını yetiştirmenin yanı sıra,
1883’ten beri yegâne güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise’nin akademizmine
çağdaş bir alternatif oluşturması amaçlanıyordu.
Baskı sanatı,
fotoğraf, grafik gibi “mekanik röprodüksyon”a özgü dersler ilk kez bu
doğrultuda bir güzel sanatlar öğretim programına katılmıştır.
Bugünkü Marmara
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin temelini oluşturacak bir
“Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu”nun açılması da Gazi Terbiye’de gündeme
gelir ve bu yeni okulun kuruluşunu yürütmek üzere Resim-İş’in ilk
mezunlarından üçü 1935 yılında Almanya’ya eğitime gönderilir.
Savaşın yol açtığı
gecikmeler nedeniyle Tatbiki’nin açılışı ancak 1957’de gerçekleşir.
Yönetimde Resim-İş’in de
kurucularından olan Hayrullah Örs ve 1935’te Almanya’ya gönderilenlerden
Sait Yada’nın yanı sıra, Stuttgart Güzel Sanatlar Akademisi’nden Prof. Schneck
ve yedi kişilik kadrosu bulunmaktadır.
Hepsinin esin kaynağı
Bauhaus’tur.
Ancak Gazi Eğitim’in
kuruluşundaki terbiyevi, reformist ilkelerin yerini şimdi “sanayinin
gelişmesine hizmet” ve tasarım almıştır:
“Memleket sanayiinin
ihtiyacı olan mütehassıs, teknisyen ve sanatkârların her bakımdan mükemmel
yetişmelerini sağlamak okulun birinci vazifesidir.”
Tatbiki Güzel Sanatlar
öğretim programı en baştan Temel Sanat Eğitimi ekseninde yapılandırılır.
Temel Sanat
Eğitimi, sonradan Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde de bütün bölümlere
yönelik bir kürsü olarak örgütlenir.
Akademi’de baştan
beri var olan Hakkaklık Bölümü’nde, 1924 yılında kurulan Tezyinat Bölümü’nde ve
1927’de Eric Weber’in kurduğu Afiş Atölyesi’nde zaten “yüksek sanat” eğitimi,
bütün itirazlara rağmen tasarım disiplinlerine açılmıştı.
Ayrıca 1930’larda
mimarlığın başına gelen Ernst Egli ve ardından Bruno Taut, Bauhaus’un pîri
Gropius’la birlikte, Novembergruppe üyeleri olarak, sanatın
topluma mal edilmesi, işlevselleştirilmesi ve cumhuriyet idealine hizmet
etmesi konularında çalışmalar yürütmüşlerdi.
Bu arada
rasyonalist estetiğin kuramcılarından Andre Lhote’un öğrencisi ressam Ercüment
Kalmık da 1950’de İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde “Renk ve Şekil” derslerine
başlıyordu. Gazi Eğitim ise 1962’de “Form ve İnşa” dersini programına kabul
etti.
Tatbiki’den bir yıl
önce, “insan yapısı çevremizin geliştirilmesine katılacak tüm tasarım
öğeleri ve tekniklerle ilgili” Mimarlık Fakültesi’ne öncelik verilerek, ODTÜ
kuruluyordu.
Fakülte’nin
işlevselciliğe, kentsel göç ve konut ihtiyacı gibi urbanizm sorunlarına
odaklanan felsefesi, daha baştan Temel Tasarım terbiyesini öngörüyordu.
Temel Tasarım, bütün bu
okullarda 1970’lerden başlayarak “endüstri tasarımı” bölümlerinin
örgütlenmesine zemin hazırlayacaktır.
Böylece, sanatın, insanın
kültürel varoluşunu dönüştüreceğine ilişkin toplumsal bir ütopyayla
beslenen Resim-İş davası, 70 yıl sonra, bütün Batı’da olduğu gibi, insanı
bedeniyle, kimliğiyle, ilişkileriyle baştan aşağıya biçime sokmaya yönelen
tasarım disiplinlerinin egemenliğine dönüşmüştür.
Bu süreçte, özellikle
Fransa, İtalya, Almanya, Rusya gibi ülkelerde, Birinci Dünya Savaşı’ndan
sonraki otokratik rejimlerde örgütlenen makineye ve Taylorizm’e öykünen
rasyonalist estetiklerin, örneğin Le Corbusier’nin pürizminin, Rodçenko ve
Tatlin’in konstrüktivizminin, Marinetti’nin fütürizminin, ama hepsinden
baskın olarak da Bauhaus’un etkisi olur.
Öyle ki, Bauhaus’un
farklı dönemlerinin izlerini, sanki farklı okulların programlarında
seçebiliriz:
Itten’in ütopyacı
pedagojisi, Gazi’nin; Gropius’un sanatı endüstriye, tasarımı üretime
koşan işlevselciliği, Tatbiki’nin; Meyer’in toplumsal öncelikleri ve
Mies’in yapılı çevreyi mimara teslim eden profesyonalizmi, ODTÜ
Mimarlık’ın stüdyolarında belirir.