3 Aralık 2022 Cumartesi

 BAUHAUS: MODERNLEŞMENİN TASARIMI - 2

 

 

 

Kültürel Tercümeler

 Yukardaki kısa profilden, Bauhaus tasarım kültürünün evrensel modernleşme kültürüne tercümeleri hakkında kimi çıkarsamalar yapılabilir: Bauhaus sıklıkla bir okul, bir pedagoji, avangard bir akım, bir estetik, bir stil vs. gibi ele alınır.

Oysa bunların çok ötesindedir.

Olsa olsa bir kavrayış, anlayış ve anlamlandırma stilidir.

Modernleşmenin dayattığı toplumsal örgütlenmenin gerçekleştirilmesi yolunda bir dönüşüm –reform– politikası, bir kültürel politikadır.

Kaynağı, Victoria dönemi İngiliz reformizmidir.

Toplumun bir ulus olarak yapılanmasının gerektirdiği bir yurttaş terbiyesi projesi; Foucault’nun tabiriyle, bir “disiplin teknolojisi”dir.

 “Estetiğin programlı bir toplumsal reform hareketine dönüştürülmesidir.”

Rus Devrimi’yle zirvesine çıkan ve bir yıl sonra Almanya’yı da sarsan devrimler çağını ve Birinci Dünya Savaşı’nın kaosunu izleyen düzen arayışının bir yanıtıdır.

Dolayısıyla Bauhaus türevi girişimler, düzene karşı örgütlenen ve Dada ile başlayıp sitüasyonizme kadar süren avangard hareketler gibi romantizmin izini sürmezler, rasyonalizmi yüceltirler.

Bunu en “güzel” ifade eden, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra örgütlenen ve Bauhaus’u yerden yere vuran Sitüasyonist Bauhaus’tur.

Bu hareketin İskandinavya’da hâlâ takipçileri bulunmaktadır.

Sanat, zanaat ve sanayinin; uygulamalı ve güzel sanatların kaynaştırılmasından beklenen, öncelikle toplumsal ve ulusal birlik ile kalkınmadır.

Bauhausçu stratejiler, toplumsal işbölümünün, üretimin ve işgücünün rasyonel –“bilimsel”– örgütlenmesini öngörür.

Zanaata dayalı geleneksel işgücünün modern meslek ve uzmanlıklara dönüşümünü düzenler.

Bu dönüşümün eğitimini tasarlar.

Bauhaus bir kültürel, ekonomik ve toplumsal yenilenme tasarısını ifade eder.

Bu yolda gerekli olan iradeyi, kudreti ve yaratıcı dehayı sanatçıların  temsil ettiğine inanır.

Bauhaus felsefesi, “yeni” bir hayatın sırlarının, sanatlarda saklı olduğunu savunur.

Birinci Dünya Savaşı ertesindeki sanat-mimarlık manifestoları, hep “yeniliğin” sırlarını ifşa ederler.

“Yeni mimarlık”: Mies, van Doesburg, Mendelsohn; “yeni sanat”: De Stijl, Taut; “yeni sanatçı” van Doesburg; “yeni ruh”: Le Corbusier; “yeni dünya”: Meyer; “yeni insan”: El-Lissitski...

Baudelaire’de modernite yeniliğe mahkûmdur.

 Valéry de “yenilik kültü”nden bahsederken, “yeni”yi her geçen gün dozunu artırmak zorunda kaldığımız uyuşturuculara benzetir.

Eğer artırmazsanız arkasından kriz, hatta ölüm gelebilir.

 Gerek “modernitenin sosyoloğu” olarak anılan Georg Simmel, gerekse onun etkisinde kalan Walter Benjamin, Jugendstil üzerinde dururlar.

 “Yeni”nin, hayatın biteviye “yeni”den tasarımının –Simmel “stilizasyon” diyor– modernliği nasıl tanımladığını incelerler.

 Bauhaus’un “yeni”nin tasarlanabileceğine olan inancıyla, doğanın, toplumun, insanın ve hayatın sanat misali inşa edilebileceğine olan inancı birbirlerinin türevidir.

1923 De Stijl Manifestosu’nda “doğmakta olan yeni çağın, konstrüksiyon çağı olduğu” ilan edilir.

 Simmel’e göre, Jugendstil’in gesamtkunstwerk ideali, toplumsal ve fiziksel çevrenin bütününü “hayatın güzelleştirilmesi adına stilize etme çabasıdır.”

 Bu “konstrüktif” doktrin, gücünü ve estetiğini makinelerde,  süregelen “bilimsel ve teknolojik devrim”de, mühendislikte canlandırıyordu.

 Meyer’in “yeni dünya”sı, “makinenin diktatörlüğünü” gerekli kılıyordu.

 Ayrıca makinenin kendisi de en kusursuz tasarım ürünü sayılıyordu.

 Dolayısıyla, toplum da, insan da birer makine gibi tasavvur edilebilirse, aynı kusursuzlukta tasarlanabilirdi.

   Topluma form verecek sanatla, insan bedenine form verecek spor kesişiyordu.

 1923’te düzenlenen sergisinde Bauhaus, şiarını “Yeni Birlik: Sanat ve Teknoloji” olarak açıklıyordu.

 Gropius burada sanatı kültürle, teknolojiyi de uygarlıkla bir tutmaktaydı.

 Bu denklem, Ziya Gökalp’in ünlü “hars ve medeniyet” denklemiyle özdeş sayılır.

 Makineyi belli başlı aleti, geometriyi de dili olarak belleyen “hayatı estetikleştirme” hırsı, faşist örneklerindeki gibi bir ulusun tasarlanmasından, günümüzdeki neoliberal ütopyaların bütün küreyi tasarlamasına kadar, değişik toplumsal mühendislik projelerini besler.

Eğer Tanrı öldüyse, Moholy-Nagy’ye göre onun yerini mühendis alıyordu.

 Yeni “Yaradan” mühendisti.

Sanat ise dinin yerini dolduran “seküler bir teoloji”ye (Preziosi) dönüşüyordu.

  Bauhaus ile sonuçlanan girişimler dizisinin tamamı Prusya devletinin inisiyatifiyle devreye girer ve genellikle Ticaret Bakanlığı tarafından yönetilip denetlenir.

 “20. yüzyıl Alman mimarlığını ve tasarımını kavrayabilmek için, modern devlet çıkarlarının, serpilen tüketim toplumunun, uluslararası rekabetin ve küreselleşmenin tasarım kültürünü nasıl etkilediğini hesaba katmak gerekir.”

 Osmanlı devletinde de sanat ve sanayi mektepleri, ve bu arada Sanayi-i Nefise, Ticaret Nezareti’ne bağlı olarak kurulur.  

Arts and Crafts okullarının karşılığı, “Mekteb-i Hiref ve Sanayi”dir.

Eğitim tarihçisi, ders kitapları yazarı, “atlasçı” ve Gazi Eğitim hocası Faik Reşit Unat, 1862’de böyle bir mektebin “teşkili için gerekli hususları görüşüp tespit etmek üzere yabancı uzmanların da bulunduruldukları bir özel komisyonun” kurulmasına karar verildiğini kaydeder.

Bauhaus kültürü, Alman kolonyalizminin, Alman kültürel hegemonyasının en elverişli araçlarındandır.

Muthesius, “Almanya’nın üretim sanayisini ve Werkbund’u” yüceltmesinin ölüm-kalım meselesi olduğunu yazar.

  Dışişleri Bakanlığı, Werkbund’un Almanya dışında yaygınlaştırılması için gerekli olan propaganda etkinliklerini yürütmekle görevlendirilir.

Bauhaus, başka başka merkezlerde başka başka adlara bürünen bir enternasyonali temsil eder:

 Bu enternasyonalin merkezleri Londra (Arts and Crafts), Amsterdam (de Stijl), Paris (pürizm), Berlin (Jugendstil, Bauhaus), Viyana (kinetizm) ve Moskova’dır (konstrüktivizm).

 Bauhaus’un Türkiye'de modernleşme kültürü üzerindeki etkisi de bu enternasyonalin yörüngesinde oluşur.

 Enternasyonalin ortak dili geometridir.

O nedenle Atatürk’ün bizzat kaleme aldığı iki ders kitabından birinin “Yurttaşlık Bilgisi”, diğerinin de “Geometri” olması ve bu iki kitabın yurttaşlık ile geometriyi bağlantılandırması düşündürücüdür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  SANAT EĞİTİMİ Sanatın Tanımı Günümüzü algılayıp anlamak, günümüze kadar geçmişte olup bitenleri ve yapılanları öğrenmek, bilmekle g...