3 Kasım 2022 Perşembe

 BAUHAUSUN 100. YILI

 

Bauhaus 1919 Nisan'ında Weimar'da Walter Gropius tarafından kuruldu.

 Gropius'un kaleme aldığı kuruluş manifestosu ve programı da aynı ay yayınlandı.

 Bauhaus'un arkasında, 1836'da Londra'daki School of Design'ın kurulmasından itibaren İngiltere'de peş peşe açılan tasarım okulları var.

 20. yüzyıl başındaki "Bilimsel ve Teknolojik Devrim"in, endüstriyel üretimde Fordizmin ve Taylorizmin estetik tercümeleri diyebileceğimiz, rasyonalist, konstrüktivist sanat hareketleri var:

 Başta Rus konstrüktivizmi, Theo van Doesburg'un De Stijl, Le Corbusier ve Ozenfant'ın pürizm akımları.

 Bir de 1907'de açılan Werkbund var.

 Werkbund, sanatla sanayiyi, kapitalizmle kültürü bağdaştırmaya uğraşan, iş adamlarıyla bürokratların kurduğu bir birlik.

 Zaten Bauhaus, Belçikalı van de Velde'nin 1906'da Weimar'da kurduğu sanat ve tasarım okulunun başına Gropius'un geçmesiyle ve bu okulun tedrisatı üzerine kuruluyor.

 Van de Velde, İngiltere'de sanatla zanaatin, sanatla tasarımın birliğini savunan Arts & Crafts hareketinin takipçisi, ülkesinde Art Nouveau'nun ("modern stil") kurucularından.

Baştan Gropius sosyalizm havarisi.

 1917 Rus ve 1918 Alman devrimlerini destekliyor, hatta Bauhaus'u bir konsey (bir sovyet) misali örgütlemekten söz ediyor.

 Eğitimin başında olan Johannes Itten ise bir mistik ve romantik.

 İlerde bütün dünyada mimarlık eğitiminin kılavuzu olacak Temel Tasarım (Vorkurs) dersi onun buluşu.

 1923'te eğitim felsefeleri konusunda Gropius'la aralarında çıkan çatışma üzerine, görevini Rus konstrüktivizminin kurucularından Moholy-Nagy'ye bırakıyor.

Bu tarihten sonra Bauhaus, sanat-zanaat birliği yerine sanat-sanayi birliğine yöneliyor ve Fordizmi, Taylorizmi, endüstriyel üretimi ve kitlesel tüketimi destekliyor.

  Bu doğrultuda tasarımın standartlaştırılmasına sarılıyor.

 Standartlaşma sayesinde insan hayatının da düzene sokulabileceğine  ve bir makine gibi işlevselleşebileceğine inanıyor.

 Piyasanın da buna göre yapılandırılabileceğini düşünüyor ve çağdaş reklamcılık, "markalandırma" gibi "iletişim tasarımı" disiplinlerinin önünü açıyor.

  Kısacası baştan ideali olan "topyekûn sanat eseri" yerine, topyekûn bir sembolik iktidar dili geliştiriyor.

 1932'de Berlin'e taşınan ve başında Mies van der Rohe olan Bauhaus, Nazi baskısıyla bir yıl sonra kapanıyor.

Buna karşın, Mies ve Gropius da dahil Bauhausçular Nazi yönetimiyle çalışmakta sakınca görmüyorlar.

Ve Bauhaus felsefesi ve estetiği Hitler Almanya'sında yükselmeyi sürdürüyor.

Ancak Gropius'un ve Mies'in ABD'ye göçerek mimarlık hocalığına başlamalarından sonra, Bauhaus, II. Savaş döneminde uyanan "Amerikan modernizmi"nin "uluslararası mimarlık stili"ne dönüşüyor.

 Ve Okul'un kuruluşundaki sosyalist, devrimci politikalardan tamamıyla saparak, bu politikaları parçalamak üzere örgütlenen Soğuk Savaş'ın "özgür dünya" propagandasına alet oluyor.

Bauhaus'un etkisi Türkiye'de oldukça güçlü ve yaygın.

Bunda, Almanya'nın Osmanlı rejimi üzerindeki kültürel nüfuzunun yanı sıra, asıl Nazi yönetiminden kaçan 500 dolaylarında hocanın, Türkiye'ye göçüp üniversitelerde görev alarak başlattıkları eğitimdeki modernleşme hareketi rol oynuyor.

"Temel tasarım" dersi bütün sanat, mimarlık okullarına yayılıyor.

1957'de, başlarında Adolf Schneck olmak üzere, Bauhausçu Alman hocalar tarafından, "güzel sanatlar" yerine "uygulamalı sanatlar" öğreten Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu kuruluyor.

Mimarlık eğitimine yön veren Paul Bonatz, Ernst Egli, Bruno Taut gibi Bauhaus ilkelerine bağlı hocalar tarafından mimarlık eğitimi tasarımlaştırılıyor, işlevselleştiriliyor.

 Bu hocaların yaptığı tasarımlar özellikle başkent Ankara'ya bir Bauhaus havası katıyor.

 Bu yukarda değinilen konular, gerek Bauhaus'un 100. yılı dolayısıyla yayınladığımız skop-derginin 14. sayısında, gerekse skop-duyuru'da yer verdiğimiz ve "Tatbikî"nin 50. yıldönümü dolayısıyla 2009'da düzenlenen sempozyumun kitabı Bauhaus: Modernleşmenin Tasarımı - Türkiye'de Mimarlık, Sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus'ta geniş olarak işleniyor. "Bauhaus'un 100 yılı" dünyada eşine ender rastlanan yoğunluktaki etkinliklerle anılıyor.

 Tabii başta, binasını Gropius'un tasarladığı Berlin'deki Bauhaus Tasarım Arşiv Müzesi'nin programı geliyor.

 BAUHAUS: MODERNLEŞMENİN TASARIMI - 1

 Walter Gropius, Bauhaus'un örgütleyicisi olduğu kadar ideoloğudur.

Hareketin tarihine  resmiyetini kazandıran, onun yazdıkları olmuştur.

 Ona kalırsa Bauhaus, Wilhelm ve Hitler reich’ları arasında kalan Weimar Demokrasisi’nin eseridir.

 Dolayısıyla otokrasilere bulaşmamıştır.

 Oysa çağdaş araştırmalar, Bauhaus olayının, Almanya’nın tarihinde Gropius’un onu sıkıştırdığı iki dünya savaşı arası dönemden çok daha önceki ve sonraki zamanlara yayıldığını gösterir.

  

Bauhaus Öncesi

 Prusya devleti, daha 1826’da, Ticaret Bakanlığı aracılığıyla Berlin Müzesi’nin ünlü mimarı Schinkel’i, endüstrileşmenin vatanı Britanya’daki eğitim reformlarını incelemekle görevlendirir.

 Ancak, bu görevin hakkını veren, başka bir mimar olacaktır:

 1896’da Londra’daki Alman Büyükelçiliği’nde çalışmaya başlayan ve yedi yıl boyunca sanat ve sanayi konularında devletini hem bilgilendirecek,hem de yönlendirecek olan mimar Muthesius’tur.

Muthesius, John Ruskin romantizminin yol gösterdiği, arkasından William Morris gibi sosyalist ütopyacıların geliştirdiği Arts and Crafts hareketinin etkisinde kurulan ve uygulamalı atölye eğitimine dayanan 100’den fazla okulda incelemelerde bulunur.

 Bu okulların çekirdeği, Londra’da 1836 yılında kurulan School of Design’dır (Tasarım Okulu).

 Bu okula bağlı olan South Kensington Müzesi 1952'de tasarım kültünün mabedi sayılan Victora and Albert Müzesi'ne dönüşecektir.

 Tasarım Okulu'nun örnekleri, sadece on yıl geçtikten sonra ilkin 1863’te Viyana’da (Avusturya İmparatorluk ve Krallık Sanat ve Sanayi Müzesi), hemen arkasından da Berlin’de açılır (Berlin Uygulamalı Sanatlar Müzesi).

 Birbirlerini tamamlayan bütün bu atılımlar, sonuçta sanayinin sanat ve tabiat üzerindeki gücünü, çağdaş uygarlığın/modernliğin evrenselliğini kanıtlamaya yöneliktir.

Muthesius, Prusya Ticaret Bakanlığı tarafından, Britanya’da gözlemlediği reformları, çağdaş kültürel politikaları, Wilhelm Almanya’sında üretimi zanaatten endüstriye dönüştürecek atılımlara uyarlamakla yetkilendirilir.

1904 yılında çıkarılan bir yasayla, ilk aşamada 61 uygulamalı sanatlar okulunda atölyeler kurulur ve böylelikle, malzemeyi, işlevselliği, imalat sürecini temel almayan geleneksel eğitime son verilir.

Üretimin endüstrileşmesini ve piyasanın kapitalistleşmesini hesaba katan modern tasarım pedagojisine geçilir.

Sanat ve meslek okulları baştan ayağa yenilenir.

Öğretim programlarında üretimin ve işgücünün yerel niteliklerine göre değişiklikler yapılır.

Bauhaus’u hazırlayan bir diğer önemli girişim Werkbund’dur.

Gene Ticaret Bakanlığı’nın himayesinde ve Muthesius’un önderliğinde örgütlenen Werkbund, bürokratlar, sanayiciler, tüccarlar, mimar ve sanatçılar arasında 1907’de kurulan bir birliktir.

Başta gelen amacı, ulusal beğeninin terbiyesidir.

Ortak ve çağdaş bir beğeninin oluşturulması, Ziya Gökalp’in de belirttiği gibi, bir ulusun kuruluşundaki en hayati bileşenlerindendir.

Werkbund, sanat, zanaat, sanayi ve ticareti kaynaştırarak, “kapitalizmle kültürü uzlaştırabilmeye” çabalar.

Alman devletinin siyasal, ekonomik ve kültürel politikalarına eklemlenerek, onlara entelektüel ve sanatsal enerji katar.

Üye sayısı zamanla 1800’e kadar tırmanacak olan Birlik, büyük eğitim reformunun arkasında durarak kendini kültürel bir rönesansın odağı gibi görür.

 

Hayatın Akılcı Tasarımı

Kısacası, Arts and Crafts Almanya’ya transfer olduğunda, artık ne Ruskin’in Gotik zamanların el ustalığını dirilterek makinelerin egemenliğine ve insanın emeğine yabancılaşmasına karşı meydan okumaya ilişkin romantik düşlerinden, ne de Morris’in dünyayı –hayatı– sanatsallaştırarak dönüştüreceğine inandığı ütopyalarından eser kalmamıştır.

Jacques Rancière’in belirttiği gibi, bu tasarılar “İngiltere’den Almanya’ya geçtiğinde Werkbund ve Bauhaus’un modernist-işlevselci ideolojisine dönüşür.

 Tasarımcı Behrens için bu, endüstriyel bir tesisin özgül amaçlarına hizmet eden işlevsel mühendislik ideolojisidir.”

 Sonuçta, Ruskin ve Morris’in mirası, reddettikleri modern akılcılığa –rasyonalizme– teslim edilmiştir.

 Sanat sanayinin, mimarlık mühendisliğin, güzel sanatlar uygulamalı sanatların, form işlevin, bireysel deha devletin ve sermayenin, hayal gücü aklın, düş bilincin... güdümüne girmiştir.

Muthesius’un başını çektiği “endüstriyel tipler”in tasarımıyla ilgili kuram, malzeme+işlev+ form+teknolojinin, konstrüktif, tektonik uyumunu öngörür.

 “Tipler” kuramı, bireysel, sıradışı –atipik– yaratılar yerine, çağdaş hayat stilini kuracak bir “düzen estetiği”nin olanaklarını araştırır.

 “Werkbund, biçim ile içerik arasında bir uyum öngörür...

 Bir toplumun varoluşuna ait formların onu var eden ilkeyi dışavurmasını ister...

 ‘Tipler’ yeni bir hayata biçim veren ilkelerdir...

 Nesnelerin biçimi, hayat biçimlerinin tasarım ilkesini temsil eder...

 Tiplere ilişkin alfabeye gelince, bu alfabeyi çizgide ve üretici işte arar.”

  Rancière, Behrens’in “tipler”e ait düşünceleri ile, şair Mallarmé’nin “sembolist ikonografisi” ve ayrıca soyut sanat arasında ilişki kurar.

 Ona göre hepsi sembollere, hayata özgü bir ruh kazandırmaya çalışır.

 Sanat formlarıyla, hayat formları –ve/veya göstergeleri– arasında uyum arar.

 Bu arayışın ortamı geometridir.

 “Tipler” felsefesinin varacağı nokta, standartlaşmadır.

  Muthesius, “Werkbund Tezleri” başlıklı manifestosunda, “evrensel olarak geçerli, şaşmaz, gelişmiş bir beğeninin...  ancak standartlaşma sayesinde mümkün” olacağını bildirir.

Resmen kuruluşundan önce Bauhaus’un düşünsel ve “uygulamalı” programının geliştirilmesine katkıda bulunanlar arasında, Muthesius’un yanı sıra, en etkili olan diğer iki  sanatçı, Peter Behrens ve Henry van de Velde’dir.

 İlki Alman, ikincisi Belçikalı’dır ve her ikisi de aslında ressamdır.

 Behrens 1902’de, gene Ticaret Bakanlığı tarafından diğerlerine model oluşturması amacıyla kurulan Düsseldorf Sanat ve Meslek Okulu’nun başına getirilir.

 Bunun gibi birkaç büyük okul, mimarlıktan mücevher ustalığına kadar her dalda tasarım eğitimi vermektedir.

 Behrens bu görevinden bir yıl sonra, Bakanlığın ileri gelenleriyle birlikte, İngiltere’de yoğun bir inceleme gezisine gönderilir.

 “Bay Werkbund” olarak da anılan Behrens, Birliğin kurulduğu yıl Almanya’nın elektrik endüstrisi devi AEG’nin baş mimarı ve tasarımcısı olur.

 Gelecekte Bauhaus’u yönetecek Gropius’u, Meyer’i ve Mies van der Rohe’yi yardımcılığına alır.

 İki yıl süren bir inceleme için Almanya’da bulunan Le Corbusier’ye de görev verir.

 AEG’nin logolarından, afiş ve broşürlerine; ofislerinin döşenmesinden, sergi ve fabrika yapılarına kadar her türlü tasarımını üstlenen Behrens’in bu işleri, “kurumsal kimlik”, “kurumsal iletişim tasarımı”, “markalandırma” gibi çağdaş disiplinlerin habercisi olur.

 Arts and Crafts hareketinden türeyerek 20. yüzyıl başında bütün Avrupa’ya yayılan ve yer yer “modern stil” olarak da anılan Art Nouveau’nun Belçika’daki öncülerinden olan van de Velde, 1900 yılında Berlin’e yerleşir.

Bauhaus’u etkileyen “bütüncül sanat” felsefesinin en önemli temsilcilerindendir ve Werkbund kurucusudur.

 1907’de bir dükün himayesinde kendi tasarladığı binalarda kurduğu Weimar Uygulamalı Sanatlar Okulu’nun başına geçer.

 1915’te süregelen savaşla ilgili baskılar yüzünden Belçika’ya dönmek zorunda kaldığında, yerine Gropius’un atanmasını öngörür.

 Ve Gropius, Weimar Güzel Sanatlar Akademisi’ni de sahiplenerek, her anlamda van de Velde’nin tasarladığı çatı altında, onun mirasını Bauhaus’a mal eder.

 

 

Bauhaus Sonrası

 Besbelli, Gropius 1919’da Bauhaus Manifestosu’nu ilan ettiğinde, bu okulun temsil ettiği düşünce ve pratikler neredeyse yüz yıllık bir maziye sahiptir.

 Üstelik Alman Bauhaus, öncesiz olmadığı gibi sonrasız da değildir:

 Gropius’un ve Mies’in tersine, vatanını terk etmemiştir!

 Nazi rejiminin hem savaş, hem de iletişim araç ve teknolojilerinin tasarımında; ayrıca, Walter Benjamin’in deyişiyle “siyasetin estetikleştirilmesi”nde Bauhaus öğrencileri kadar, kadroları da görev alır.

 Her Alman’a vaat edilen halk radyoları (volksempfänger) ve halk arabalarında (volkswagen) olduğu gibi, seri üretimi ve mühendisliği idealleştiren Hitler’in tüketim modelinde Bauhaus tasarım disiplininin damgasını kaydetmemek mümkün değildir.

 Zaten Bauhaus 1933 yılında kapatıldığında –gördüğü baskı üzerine kendi kendini feshettiğinde– Alman tasarım ve üretim evreninde hükmünü sürdürecek kadar egemenliğini geliştirmiştir.

 Üstelik Gropius ve Mies, Nazi yönetiminin kimi projelerini üstlenmekten çekinmezler.

 Gropius, Bauhaus mezunları olan Joost  Schmidt ve Walter Funkat'la birlikte  bir Nazi propaganda gösterisi olan "Alman Halkı-Alman Ürünü" sergisinin bir bölümünü tasarlar.

 Doğu Prusya'nın sanayileşmesi konusunda Goebbels'in Propaganda Bakanlığı'na raporlar yazar.

 Mies'in Nazi rejimiyle işbirliği daha da ileri gider.

 Daha baştan Ulusal Kültür Konseyi'ne üye olur ve 1934'te iki Nazi organizasyonuna daha katılır.

 Aynı yıl, bir Nazi gazetesinde yayınlanan, Alman sanatçı, edebiyatçı ve mimarlarını Nasyonal Sosyalizmi desteklemeye çağıran bir bildiriye imza atar.

1936'da Düsseldorf Evrensel Sergisi'ndeki, 1937'de de Paris Dünya Fuarı'ndaki Nazi pavyonlarının projelerini yapar...

 Aynı yıllarda, Le Corbusier’nin de, gereğinde yerle bir edilecek eski kentler üzerine bile inşa edilebileceğini düşlediği la ville radieuse projesinin gerçekleşmesi için Mussolini’nin diktatörlüğüne umut bağladığını hatırlamak gerekir.

 Gropius her devrin adamıdır.

 Sosyalist ve komünistlerin güçlü olduğu 1918 Kasım Devrimi’ni desteklerken, “yeni bir kültürün önkoşullarının yaratılması için muhtemelen  Bolşevizmin tek yol” olduğunu yazar;   Bauhaus Okulu’nu “sosyalizmin katedrali” olarak sunar.

 Nazilere proje yapar, rapor hazırlar.

 Modern sanatın Alman sanatı olduğunu savunur.

 Aynı Gropius, ABD’ye göçüp Harvard Üniversitesi’nde mimarlık bölümünün başına geçtikten sonra ise, Bauhaus'un Alman ulusal stilinden "uluslararası stil"e  dönüştürülmesine ve Amerikan modernizmine eklemlenmesine ön ayak olur.

 Böylece Bauhaus, Soğuk Savaş döneminde, kuruluşunda bağlı olduğu sosyalist/devrimci idealler karşısında örgütlenen "özgür dünya" propagandasının tasarım dili haline gelir.

  SANAT EĞİTİMİ Sanatın Tanımı Günümüzü algılayıp anlamak, günümüze kadar geçmişte olup bitenleri ve yapılanları öğrenmek, bilmekle g...