9 Ekim 2022 Pazar

BAUHAUS - 1

 

Bauhaus, 1919 yılında Walter Gropius tarafından Weimar'da kurulmuş olan bir mimarlık ve güzel sanatlar okuludur.

 Okulun en büyük hedefi sanat ve zanaat ikilemini ortadan kaldırmak, eğitim sürecinde hem özgün ve estetik biçimin, hem de çağın görüntüsüne uygun teknolojik bileşenlerin uyumunu yaratıcı olarak yakalamaktır.

 Bu amaçla teknolojiden yararlanarak “sanat”la “zenaat”i birleştirmiştir.

Bauhaus, 20. yüzyıl modern mimarlığının oluşmasına katkıda bulunmuş  kurumların en önemlilerindendir.

 Modernist çizgisi, tasarımda açıklık, akılcılık, sadelik,

geometrik düzenlemeye bağlı biçimler, asal renkler ve işlevsellik temeline oturan  Neo-plastisizm ve Konstrüktivizm ile kendini göstermiştir.

 Okul, 20. yüzyılın başlarında akademiden atelyelere kaymanın başlaması  ve genç sanatçıların akademide değil, tanınmış sanatçıların yanında çalışmaya istekli olmalarının yoğunlaşmasıyla açılmış bir devlet kurumuydu.

 Eğitim ve öğretim yönünden, devlet tarafından kurulan diğer sanat okullarından farklıydı.

 Bauhaus, Weimar'daki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu ile Uygulamalı Sanatlar Okulu'nu bünyesinde birleştirmişti.

 Okulun görevi, sanatsal yetisi olan insanları, yaratıcı şekillenmeyi başaracak mimar, ressam ve el sanatçısı olarak yetiştirmekti.

 Bauhaus'ta öğretim üç esas sanat dalında toplanmıştı : Mimarlık, Resim ve Yontu.

Bauhaus Okulu’nda serbest sanat, uygulamalı sanat ayrımı yapılmıyor, taşçılık ve tornacılıktan dokumacılığa kadar küçük sanatların her çeşiti öğretiliyordu.

 Bauhaus, emeğe ve el ustalığına dayanan rönesans atölyelerini örnek almıştı.

 Orada olduğu gibi burada da öğrencilerin çalışmaları tek sanat dalında kalmıyor, buradan çıkanların sahne dekorundan mobilya, tekstil ve sofra takımına kadar kullanılan her türlü eşyayı tasarlayabilen bir eğitimden geçmeleri isteniyordu.

 İş eğitiminin önemi özellikle vurgulanıyordu.

  Mimar, ressam ve yontucular tam birer işçi gibiydiler.

İş eğitiminin verimli olabilmesi için öğrencilerdeki yaratıcı gücün uyandırılması gerekiyordu.

 Atelye çalışmalarında öğrencilerden taklit etmeleri değil,

yeni yaşama ayak uyacak biçimler oluşturmaları isteniyordu.

 Bu yüzden V. Kandinsky, P. Klee, O. Schlemmer, L. Feininger ve Moholy-Nagy gibi sanatçılar atölyelerin başına geldiler.

 Dışarıdan da Maleviç ve Lissitzky gibi tanınmış sanatçılar  konuk ya da konferansçı olarak geliyorlardı.

  Burası öğretmenlerin öğrencileri eğitmekten çok usta/çırak ilişkisi içinde onlarla çalıştıkları, atölyelerindeki üretkenlikle kendini yenileyen canlı bir kuruluş olma çabasındaydı.

  Derslerin amacı, teknik ve biçime ilişkin temel terim ve kavramları öğretmekti.

 Çalışmalar daha sonra "çırağın" seçtiği özel bir atölyede sürer ve üç yıl sonra "ustalığa" hazırlayan bir bireşim atölyesinde son bulurdu.

 Bauhaus, bu tür çalışmalarıyla 1923 yılında öğrencilerin ve öğretmenlerin ortak yapıtlarının sergilendiği bir "Bauhaus Haftası" düzenledi.

 Sergilenen yapıtlar arasında tam olarak döşenmiş bir deneme evi yer aldı ve hafta boyunca tiyatro, müzik ve bale gösterileri de yapıldı.

Okulla yaşam, sanat dünyası ile endüstriyel yaşam arasında ilişki kurmak amacıyla Bauhaus, seri üretim yapan fabrikalarla ilişkiye geçmiş ve onların seri mallarına biçim verilerek kalite kazandırmaya başlamıştır.

 Bunun yanında okul, sosyal sorumluluk taşıyan, toplumun gereksinimlerine karşılık verebilecek yeni bir sanatçı tipinin yetiştiği bir kurum olmuştur.

 Ayrıca okul, çeşitli sanat dallarını birleştirmeyi denemek yoluna giderek bir “bütün sanat” (art total) yapmak istemiştir.

1925 yılında okulun merkezi Dessau'ya taşınır.

 Ancak 1931'de Naziler Dessau'yu ele geçirince okul Berlin'e gider  ve 1933 yılına kadar burada çalışır.

  Bir süre sonra da sanatçıların çoğu çeşitli ülkelere dağılırlar.

 L. Moholy-Nagy de Amerika'ya, Chicago'ya gider.

 1937 yılında Bauhaus Okulu'nu burada "New Bauhaus" adıyla tekrar kurar.

 Daha sonra bu okul "Chicago Institue of Design"a dahil edilmiştir.

 Bauhaus öğretisi çok önemliydi.

  İlk devrimci sanat hareketlerinin tasarım ve el işçiliğiyle bağlantı kurmuştur.

 Binaların görünüşünü, tüketim mallarını, posterler ve kitapları  ve tabii ki fotoğrafın kendisini çok etkilemiştir.

 Fotoğraflar daha çok tonlar, çizgiler, boşluklar ve şekillerin ilişkilerinin keşfedilip objektif bir biçimde temel yapı üzerinde düşünmek olarak algıladılar.

 Zamanla gerek piyasada fotoğrafçılığın yaygın kullanıma ulaşması, gerek bu yeni teknolojik imge üretme biçiminin Bauhaus'un  sanat ve endüstriyi birleştirme felsefesine uyması ve özellikle de Moholy-Nagy'nin fotoğrafçılığa olan yakın ilgisi nedeniyle fotoğrafçılık,  Bauhaus "müfredatında" önemli bir yer kazanmış ve bir de fotoğraf atölyesi kurulmuştu.

 Moholy-Nagy de bu okulda temel tasarım dersi veriyordu.

  Sanat ve teknolojinin birleşmesi, okulun geçerli sloganı haline gelmişti.

 Bu yıllarda fotoğrafçılık, "Tasarım Sentezi"nin en önemli unsurlarından biri olmuştu.

 Tasarım Sentezi; kullanılacak malzeme ile doğrudan deneyimde bulunarak görsel problemlerin çözümünü öğrenmek ve malzemeyle doğrudan,  deneysel bir ilişki kurma sonunda da ortaya çıkacak yapıtlardan kuramlar geliştirmektir.

Moholy-Nagy, fotoğrafçılığı o zamana kadar yerleşmiş olan Alfred Stieglitz, Paul Strand ve Edward Weston gibi Amerikan fotoğrafçılığının üç ustasının "modern fotoğraf" anlayışını, yapıtlarındaki bireysel esine dayanan, dışavurumcu, kişinin konuya  yaklaşımından kaynaklanan net ve açık fotoğraf örnekleri yerine, araştırılması gereken, kendine özgü biçimsel sorunları olan, demokrat ve katılımcı bir toplum sanatı olma potansiyelini içeren bir iletişim ortamı olarak görüyordu.

 Sanat yapmak ya da toplumsal bir işlevi yerine getirmek yerine, “zaman-ışık-mekan” üçlüsünün ilişkileriyle ilgileniyor, dışavurumculuğun karşısına da deneyselliği çıkarıyordu.

 Romantik sanatçı kavramına karşı çıkıyor, teknolojinin saf ve bozulmamış imgelerini çağdaş  bir yaklaşımla kullanan, araştırma ve yaratma sürecinin üzerinde duran, tasarım sentezinin  bir eri olarak görsel çevreyi düzeltecek yeni bakış açılarına sahip olan sanatçıları arıyordu.

  Bauhaus'taki eğitim sürecinde de fotoğrafçılığa yaklaşım bu açılardan olmuştur.

  Zaten yeni bir sanat dalı olan fotoğrafçılığın kendine özgü standartlarının araştırılması ve sınırlarının zorlanması ana ilke olarak kabullenilmiştir.

"Yeni görme biçimlerinin geliştirilmesini sağlamak için insanların bilinçlendirilmesi gerekiyordu.

 Sanat ve teknolojinin çağdaş bileşimine ancak bu yolla ulaşılabilirdi.

 Fotoğrafçının görevi, her konuyu sadece biçim ve süreç açılarından incelemekti.

 'Sanat' amaçlı fotoğrafı 'reklam' fotoğrafından ayıran sadece niyet ve içerikti.

 Her iki durumda da biçimsel kaygı aynı olmalıydı.

 Sanatçılara ve reklamcılara imgelerin taşıyacağı anlamlarla değil,  fakat imge üretim süreciyle ilgili olarak aynı şeyler üretilmeliydi.

 " İşte Moholy-Nagy'nin toplumu değiştirme ve yeni bir kültür yaratma yolundaki önerisi buydu.

Bauhaus öğretisi içinde fotoğrafın çerçevesi (kadrajı) bilinci, görüntüye duyarlılıkla yaklaşma, resim sanatının özellikleri, saydam ve yarı saydam düzlemler, değişik tekrarlar, ışığın açığa çıkardığı nesnelerin dokuları, ton geçişleri gibi biçimsel öğelerin  fotoğrafta kullanılması çok önemliydi.

 Bu tür çalışmalar fotoğrafçılığa sanatsal ve akademik yaklaşımla çağdaş ve ortak bir davranış biçimi haline gelmesini sağlamıştır.

  Böylece farklı ortamların ve malzemelerin birlikte kullanılmasına ağırlık veren,  teknolojinin yeni buluşları karşısında eziklik duymadan, onları deneysel biçimlerde kullanmaya hazırlıklı ve biçimsel yönden olduğu kadar içeriksel açıdan da konuya kuramsal yaklaşabilen yeni kuşak fotoğraf sanatçıları ortaya çıkabilmiştir.

 Bu sanatçıların en önemli temsilcileri arasında Arthur Siegel, Harry Callahan ve Aaron Siskind sayılabilir.

 Bu sanatçılar, Bauhaus geleneğinde olan “deha-usta” öğreticinin kendine özgü bilgi ve yaklaşımlarını istediği gibi öğrencilerine aktarabilme prensibine sadık kalmış ve okulun fotoğraf felsefesinin çağa uygun bir biçimde yenilenmesini sağlamışlardır.

  Böylece Moholy-Nagy’nin öğretisini yani deneysel kaygıyı, dışavurumcu sanat yapma kaygısıyla uzlaştırmışlardır.

Moholy-Nagy, önce Bauhaus'ta, daha sonra Amerika'daki "New Bauhaus"ta ve 1939 yılında kurduğu "Chicago Tasarım Okulu"nda (Institue of Design) geleneksel sanat dallarının öğretilmediği, teknoloji ve uygulama ağırlıklı bir eğitim vererek fotoğrafçılığın ayrıcalıklı bir yeri olduğunu gösterdi.

Sanatçının en kalıcı katkısı da, ilk kez fotoğrafçılığı kendi başına ayrı bir akademik disiplin olarak bu okullar içinde koruyabilmesi olmuştur.

 Böylesi korunmalı bir ortamda fotoğrafçılık, diğer sanat dallarınca ezilmeden kendi gelişmesini tamamlayabilmiştir.

Bauhaus  20. yüzyılda mimari  tasarım  sanat alanlarında yeni akımlar yaratmış bir okuldur.

 Kurulduğu zaman dünyanın en seçkin ve çağdaş mimarlarını  sanatçılarını  biraraya getirerek  yalnızca bir eğitim kurumu yaratmamış  aynı zamanda bir üretim merkezi ve tüm bunların konuşulup tartışıldığı bir yer haline gelmiştir.


KONSEPT ÜRETİM SÜREÇLERİ

 

Özgün giysi tasarımı yapılırken bir konseptten ya da kişiden yola çıkılır.

Konsept; tema, ana konu, ana fikir, temel yaklaşımdır.

 Kişiye özel tasarımda, kişinin fiziksel ve psikolojik özellikleri konunun özü olarak kabul edilebilir.

Bir temel yaklaşımdan çıkışlı, onun yaratıcı yorumundan yeni objeler oluşturulması süreci, konsepte dayalı özgün tasarım olarak isimlendirilir.

Konsepte dayalı özgün tasarım özünde temanın kodlarının çözülmesi ve tasarlanacak objeyi oluşturacak biçimde yeniden kodlanmasıdır.

Önerilen kod çözme- yeniden kodlama yaklaşımında; süreç ana konunun araştırılması ile başlar.

Bu aşamanın sonunda konseptin kodları çözülür.

Kodlar sözel olarak anahtar kelimeler ile ifade edilirken görsel olarak hikaye panosu ile betimlenir.

Sonraki aşamada bu kodlardan yola çıkılarak yaratıcı düşünceler, soyutlama ve sembollerin örüntüsü ile tasarlanacak objenin özgün biçim ve biçemine ulaşılır.

Bu yeniden kodlama aşamasıdır.

Kod çözme- yeniden kodlama yaklaşımı, somut ve soyut her konseptin çözümlenmesini ve arzulanan objenin tasarlanmasını kolaylaştıran bir paradigmadır.

Bu yaklaşım konsepti daha iyi yansıtan, tema ile örtüşen tasarımlar oluşturma olanağı sunar.

 

Tasarımın Evrimi

 Tasarım ile ilgili gelişmeler üç ana başlık altında toplanır

• Doğal dünyanın olanaklarından yararlanmak.

Başlangıçta insanlar ihtiyaçlarını gidermek için  doğada bulabildikleri ile yetinmişlerdi.

Doğa insanlara cömert davranmıştır.

Su içmek için ellerini, deniz kabuğunu ve büyük yaprakları bir kap olarak kullanmışlardı.

• Doğal maddelerin fiziki yapılarını değiştirerek özgün objeler oluşturmak.

 Zaman içinde doğal maddeler fiziki değişime uğratılarak istek ve ihtiyaçların daha uygun karşılanmasına yönelik yeni objeler tasarlanmıştır.

Ağaçlar kullanılarak evler, gemiler, masalar, sandalyeler, ayakkabılar yapılmıştır.

Taş, toprak gibi malzemelerden evler, kaleler, kuleler inşa edilmiştir.

 Günümüzde özellikle giysi tasarımında konsepte dayalı özgün tasarım çok kullanılan yöntemlerden biridir.

Zaman zaman söz konusu yöntemde konsept ile tasarlanan objenin örtüşmemesi sorunsalı ortaya çıkmaktadır.

 Tasarlanan objeye konseptin DNA’ları tam olarak yansıtılamamakta ya da önemli ölçüde eksik aktarılmaktadır.

 Bu çalışmada konsepte dayalı özgün tasarım sürecinin daha iyi anlaşılması amacıyla yeni bir yaklaşım sunulmaktadır:

Kod çözme- yeniden kodlama yaklaşımı.

Bu paradigma konsept ile tasarlanan objenin aynı tarz, başka bir anlatımla; objenin konseptin soyutlanmış yorumu olmasını kolaylaştırmaktadır.

Bildiride öncelikle tasarım kavramı açıklanmakta, tasarımın evrimi özetlenmekte, konsepte dayalı özgün tasarım kavramı irdelenmektedir.

Kod çözme yeniden kodlama yaklaşımının belirgin unsurları vurgulanmakta ve aşamaları sıralanmaktadır.

Bu yaklaşımın daha iyi açıklanmasını sağlayacak bir uygulamaya yer verilmekte ve sonuç bölümünde olası yararları üzerinde durulmaktadır.

 

Tasarım Kavramı

 Tasarım, doğada örneği bulunmayan yollardan çevremizi biçimlendirip oluşturmaya, gereksinimlerimizi karşılamaya ve yaşamlarımıza anlam katmaya yarayan insana özgü bir yetenektir.

 İnsanı insan yapan temel, ayırt edici niteliklerden birisi olan tasarım; insan yaşamının kalitesini belirleyen olmazsa olmazlardandır

Türkçe’de tasarım, İngilizce’de “design” sözcüğü Latince kökenli olup “de+ signare” köklerinden oluşur.

 Signare, işaret etmek anlamındadır.

İnsanın istek ve ihtiyaçlarını daha üst düzeyde tatmin etmek amacıyla sahip olmak durumunda olduğu her şeyi üretmek için bu şeyleri zihninde oluşturmak ve düşündüklerini diğer insanlara sunmak tasarım kavramının içeriğini oluşturmaktadır.

İnsanlık tarihi boyunca her zaman çeşitli düzeylerde değişim ve gelişim sürmüştür.

 

 İstek ve ihtiyaçlardaki değişimler, kültürel ve teknolojik gelişmeler tasarımın evrimini yakından etkilemektedir.

• Doğal maddelerin kimyasal yapılarını kombinleyerek özgün maddeler yapmak

Bu aşamada doğal maddeler kimyasal değişime de uğratılarak yeni maddeler oluşturulmaktadır.

Böylece plastik, yüksek ısıya dayanıklı seramikler, akıllı ve hafızalı maddeler, nanoteknoloji ürünleri ortaya çıkmıştır.

 Örneğin; % 57 kaya tuzundan elde edilen klor gazı ile % 43 petrolden oluşturulan etilen gazı bir araya getirilerek vinilklorid meydana getirilmektedir.

Bu madde polimerizasyon işleminden geçirilerek polivinilklorid (PVC) yapılmaktadır

Plastik günlük hayatımızda birçok objenin üretiminde tercih edilmektedir.

Yine ham petrol, güneş ışıkları, hidrojen, rüzgar, su gibi doğal maddeler çeşitli işlemlerden geçirilerek enerjiye dönüştürülmektedir.

 Tasarımın evrimi devam etmektedir.

Bu devinimin günümüzde sergilenen perdesinde özellikle giysi tasarımında, konsepte dayalı özgün tasarım yöntemi temel yaklaşımlardan birisi rolündedir.

Konsepte Dayalı Özgün Tasarım Kavramı Konsept sözcüğü; kavram, anlayış, görüş, tarz anlamındadır.

 Sözcük ile eş anlamlı kelimeler, tema, ana konu, ana fikir, temel yaklaşımdır.

 Konsept somut (İstanbul, ilkbahar, Osmanlı Dönemi, 1950’ler) ya da soyut (aşk, özgürlük, hayal, şiddet) olabilir.

Özgün giysi tasarımında, kişiye özel kıyafetler hazırlanırken kişinin fiziksel ve psikolojik özellikleri konunun özü (çıkış noktası) olarak kabul edilir.

 Bir temel yaklaşımdan çıkışlı, onun yaratıcı yorumundan yeni objeler tasarlanması süreci, konsepte dayalı özgün tasarım olarak isimlendirilir.

Bu noktada, tasarımcıların kişiliklerinden kaynaklanan farklılıklar doğal olmakla birlikte tasarlanan obje ile çıkış noktası olan konsept arasında anlam birlikteliği beklenir.

Konsepte dayalı özgün tasarım sürecinin daha iyi çözümlenerek tema ile yansıması olan tasarım arasındaki anlamlı bağlantıları hızlı ve kolay bir şekilde oluşturmak için yeni bir paradigma önerilmektedir:

 

Kod Çözme- Yeniden Kodlama Yaklaşımı.

Konsepte Dayalı Özgün Tasarım Kod Çözme- Yeniden Kodlama Yaklaşımı Yaklaşımın özünü, temanın kodlarının çözülmesi ve tasarlanacak objeyi oluşturacak biçimde yeniden kodlanması oluşturmaktadır.

Ana konunun kodları ile istenilen her obje tasarlanır.

Birçok popüler tema gibi Star Wars filmlerinden de çıkışlı tişört, bardak, anahtarlık, bardak altlığı, oyuncak, yastık gibi değişik objeler üretilmiştir.

XIII.-XV. yüzyıllarda, Gotik mimarinin örnekleri uzun, sivri kuleleri ile göğe yükseliyormuş hissi yaratan katedrallerle aynı kodları taşıyan uzun ve sivri burunlu ayakkabılar (poulaine) Avrupa’da yaygın olarak giyilmiştir.

Konseptin anlaşılması kodlarının doğru olarak çözülmesine bağlıdır.

Kod; bir bilginin simgesi, şifresidir.

Dan Brown’un yazdığı gibi kod bilgi içerir.

Konseptin yüzeysel görünümünün derinliklerindeki özü, koddur.

Tasarımcı bu kodu ne kadar iyi özümserse tasarlayacağı objeye o derece doğru yansıtır.

Konsepte Dayalı Özgün Tasarım Kod Çözme-Yeniden Kodlama Yaklaşımı’nın Aşamaları Konsepte Dayalı Özgün Tasarım Kod Çözme- Yeniden Kodlama Yaklaşımı ana aşamaları şunlardır:

Araştırma, kodların ifadesi, özgün ürün fikirleri oluşturmak, özgün ürün fikirlerinin ifadesi ve sunum.

Bu aşamalar şöyle açıklanabilir:

• Araştırma; konsept hakkında yapılacak çalışma kodlarının çözülmesi ve ilgili alandaki moda trendlerinin anlaşılması başlıkları altında toplanan çalışmalar sonucu bir araştırma raporu hazırlanır.

Konseptin simgeleri olarak deniz yıldızı ve kabuklarını tasarlanacak ürünün üzerine yerleştirmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

 Bu uygulama ancak temanın yüzeysel olarak kopyalanmasıdır.

Deniz konseptinin tasarımcıda çağrıştırabileceği anlamlar iki boyutta düşünülebilir:

Ana konunun bir yanı; hırçın, saldırgan, aktif vb. olarak kodlanır.

• Kodların ifadesi; ulaşılan kodlar sözel ve görsel olarak betimlenir.

Şifrelerin sözel ifadesi anahtar kelimeler, görsel anlatımı hikaye panosu ile gerçekleştirilir.

 • Özgün ürün fikirleri oluşturmak; kodlardan yola çıkarak soyutlama, sembolizm ve benzer ürün formları yaratıcılık ile harmanlanarak özgün ürün biçim ve biçemine ulaşılır.

Zihinsel tasavvurlar eskizler olarak somutlaştırılır.

 • Özgün ürün fikirlerinin ifadesi; karar verilen tasarımların artistik ve teknik paftaları bu aşamada oluşturulur.

Tasarımın ayrıntıları, kullanılacak malzemeler, doku ve renkler ile ilgili kararlar betimlenir.

• Sunum; özgün tasarımının prototipi hazırlanır.

Prototip basit malzemeler ile hazırlanacak bir maket, 3 boyutlu yazıcıdan çıkarılmış karmaşık bir model ya da tasarımın ilk uygulaması olarak işlevsel bir üründür.

 Önerilen yaklaşımın kuramsal açıklamalarından sonra bir örnek ile detaylandırılması uygun olacaktır.

Konsepte Dayalı Özgün Tasarım Kod Çözme-  Yeniden Kodlama Yaklaşımı:

Uygulama Yeni paradigmanın deniz konseptinden çıkışlı bir tasarımın hazırlanmasında kullanımı:

Süreç ana konunun araştırılması ile başlamaktadır.

Bu aşamada konseptin kodları çözülmektedir.

Seçilen kodlardan yola çıkarak; yaratıcı düşünceler, soyutlama ve sembollerden yararlanılarak tasarlanan objenin özgün formuna ve işlevine ulaşılır.

Tasarım hazırlarken yaygın olarak tercih edilen konsepte dayalı özgün tasarım sürecini daha anlaşılır kılmak amacıyla önerilen kod çözme– yeniden kodlama yaklaşımı, tasarlanan objenin ana konunun şifrelerini açık ve net olarak yansıtmasını kolaylaştırma olanağı sunar.

Yeni paradigma bunu tasarımcıların ve tasarım öğrencilerinin çalışmalarını diğer etkenler yanında sadeleştirerek de sağlar.


 TASARIM EĞİTİMİ - 1

 

Türkiye ve Dünyada birçok Mimarlık ve Planlama okulunun ilk senesinde zorunlu Temel Tasarım dersi verilmektedir.

2 ve 3 boyutlu soyut temsil yöntemlerinin öğretildiği bu derste genelde Bauhaus okulunun algı psikolojisinden uyarladığı Gestalt tasarım prensipleri uygulanır ancak bu bağlantı her zaman çok açık değildir.

 Dersin stüdyo ortamında verilmesi, kritik alma süreci ve jüri değerlendirmesi öğrencilere yabancı gelmektedir.

 Sezgisel öğretme metodları kullanıldığı için üniversite eğitiminin ilk döneminde öğrencilerin en zorlandığı derslerden biridir.

 Bu makalede öncelikle Temel Tasarım dersinin yapısı ve işleyisi anlatılmaktadır.

 Sonra, Bauhaus okulunun yansıması olarak yaygın biçimde devam eden Temel Tasarım dersindeki farklı yaklaşımlar incelenmiştir.

 Gestalt prensipleri ve ilgili Temel Tasarım terim ve kavramları tartışılmıştır.

 Etkili bir temel tasarım dersi için bir ders planı örneği verilmiştir.

 Temel Tasarım, tasarımla uğraşan bütün disiplinler için özgün ve önemli bir derstir.

 Bu sebeple sadece planlama disiplinini değil, mimarlık, endüstriyel tasarım, iç mimarlık, grafik tasarımı Mimarlık veya Güzel Sanatlar fakültelerinin birçok bölümünü ilgilendirir.

 Bahsedilen disiplinler arasındaki ölçek ve nihai üründeki farklılıklara rağmen, Temel Tasarım sağlam bir temel oluşturabilmektedir.

 

Tasarım bir çeşit sorun çözme eylemi olarak ele alındığında, Temel Tasarım dersi bu eylemin en temel aracı olan soyut ve kavramsal düşünmeyi öğrencilere vermektedir.

 Gerçeği ve verilen sorunu analiz etmek, kavramsal olarak parçalarına ayırmak, somut olandan soyut düzleme gelebilmek, fikir üretmek ve sonra tekrar somuta dönebilmek Temel Tasarım ile mümkün olabilmektedir.

 Temel Tasarım 1920’lerde Modernism ve Bauhaus okulunun en temel öğelerinden biri olarak doğmuştur.

 Bauhaus Nazi Almanyası ile sona erme durumuna geldiğinde, eğitimdeki etkileri yayılarak devam etmiştir .

 Bauhaus okulu Mimarlık ve ilgili disiplinleri etkili bir biçimde değiştirmiştir.

 1870-1950 arasında sanat ve tasarım alanında Türkiye’de Alman nüfüzunun ve Bauhaus’un etkisi çok belirgindir.

 Yürekli de benzer şekilde Türkiye’de güzel sanatlar etkisinde olan mimarlık disiplininin 1920’ler itibariyle Bauhaus temelli bir modern mimari anlayışına yöneldiğini belirtmiştir

 Bunun mimarlık temel alanına yansıması I. Ulusal Mimarlık Akımının terkedilmesi ile olmuş ve modern mimarlık hakim hale gelmiştir.

 Modern Mimarlık anlayışı ve Bauhaus Okulunun günümüzde devam eden başlıca ürünü Temel Tasarım dersidir.

 Türkiye’de ilk kez 1966 senesine ait Mimarlık dergisinde tartışılmıştır.

 Türkiye ve Dünyada birçok Mimarlık ve Planlama okulunun ilk senesinde zorunlu Temel Tasarım dersi verilmektedir.

  2 ve 3 boyutlu soyut temsil yöntemlerinin öğretildiği bu derste genelde Bauhaus okulunun algı psikolojisinden uyarladığı Gestalt tasarım prensipleri uygulanır ancak bu bağlantı her zaman çok açık değildir.

 Son dönemde temel tasarım dersinde farklı uygulamalar da göze çarpmaktadır.

Örneğin Bilgi Üniversitesi’nde hesaplamalı temel tasarım  uygulanmaktadır.

 Orhangazi Üniversitesi’nde ise açık alanda temrinler içeren bir temel tasarım uygulaması mevcuttur.

 Temel Tasarım ile ilgili Türkçe alan yazınında daha çok üniversitelerde uygulanan örnekler ve projeler yer almaktadır.

Bu durum anlaşılır ve de diğer stüdyo yürütücüleri için yararlı olmakla birlikte, kuramsal ilişkinin her zaman kurulamadığı görülmektedir.

 Tutarlı bir ders planı için kuramsal çerçeve ile ilişkinin kurulması stüdyo dersleri için ayrıca önemlidir.

 Disiplin olarak var olmak ve tasarımın sanat alanından ayrılması kuramsal bağlantıyı gerektirmektedir.

 Bu makalede amaç hem bir nihai ürün olarak bir ders planı örneği geliştirmek, hem de dersin ve uygulanan temrinlerin kuramsal bağlantılarını göstermek olacaktır.

 Bu makalede öncelikle Temel Tasarım dersinin yapısı ve işleyişi anlatılmaktadır.

 Sonra, Bauhaus okulunun yansıması olarak yaygın biçimde devam eden Temel Tasarım dersindeki farklı yaklaşımlar incelenmiştir.

 Gestalt prensipleri ve ilgili Temel Tasarım terim ve kavramları tartışılmıştır.

 Etkili bir temel tasarım dersi icin yazarın farklı üniversite ve bölümlerde 10 seneyi aşkın bir süredir katıldığı önceki uygulamalardan yola çıkarak bir ders planı örneği verilmiştir.

 

 

Temel Tasarım Dersinin Yapısı ve İşleyisi

 Türkiye’de Mimarlık ve Planlama okullarına yetenek sınavı ile değil matematik puanı ile öğrenci alınmaktadır.

Bu anlayışta yaratıcılığın ve tasarımın öğretilebilir olduğu varsayımı vardır.

Bu anlamda öğrencilerin sorun çözme kapasitesi ve analitik düşünce kabiliyeti önem kazanmaktadır.

 ersin stüdyo ortamında verilmesi, kritik alma süreci ve jüri değerlendirmesi öğrencilere yabancı gelmektedir.

 Sezgisel öğretme metodları kullanıldığı için üniversite eğitiminin ilk döneminde öğrencilerin en zorlandığı derslerden biridir.

 ODTÜ Mimarlık bölümündeki eğitimleri ile ilgili düşüncelerini öğrenci bakış açısıyla değerlendirdilkleri yazılarında Yağlı ve Acar, Temel Tasarım dersinde verilen ilk uygulamanın bir kutu raptiye, 4 metre don lastiği, bir ampul, 100 x 70 resim kağıdı ve yapıştırıcı kullanarak kıskançlık kavramını 3 boyutlu olarak anlatmak olduğunu belirtmişlerdir.

 Günay’a  göre, stüdyo ve temel tasarım dersi yazılı metin ve formüllerle çalışmaya alışkın öğrencilere oldukça yabancı gelecek çizgiler, yüzeyler, hacimler, renkler ve dokulardan oluşan soyut bir dünyadır.

Ulaşılması istenen hedef bina değil, tam tersine temsilin kendisi mekan üzerine düşünmenin ve düşünce üretmenin bir parçasıdır.

Bu sebeplerle de diğer derslere göre soyut bir anlatım diline sahiptir.

Somut dünyadan toplanan bilgiyi tekrar işleyerek soyut bir görsel anlatıma dönüştürme sürecinde öğrencinin görsel algılama ve düşünme becerisi gelişmektedir

 Temel tasarım dersi diğer uygulama ve proje derslerinde olduğu gibi, stüdyo ya da atölye gibi isimler alan büyük sınıflarda  verilmektedir.

 Stüdyo ve atölye kavramları benzemekle birlikte çok önemli bir farkı içermektedir:

 Mimarlık stüdyolarında akademisyenlerce yeniden yapma ve düzeltme değil, geliştirme süreci izlenmektedir.

 Mimarlık disiplininde genelde kritik verme ve geliştirme anlayışı hakimdir.

 Dolayısı ile stüdyo Temel Tasarım dersi için daha doğru bir karşılık olacaktır.

 Ortak mekanda çalışmanın derse etkisi büyüktür.

 Sosyal etkileşimin öğrenmeyi etkilediği bilinmektedir.

Sinerjik çalışma ortamı temel tasarım eğitiminin en önemli değişkenlerinden biridir.

Bu anlamda, Temel Tasarım dersi mekan ve sosyal süreçler arasındaki ilişkiye mikro ölçekte bir örnek olarak değerlendirilebilir:

 Mekan sosyal süreçleri etkiler.

 Temel tasarım yaparak ve deneyerek öğrenilmektedir.

  Elleri kullanarak öğrenme yöntemi, diğer tasarım stüdyolarında olmasa da Temel Tasarım için esastır.

 Bu nedenle bilgisayar destekli çalışmalar genelde Temel Tasarım dersinin kapsamı dışında kalmaktadır.

  Ders anlatımı yerine kavramlar üzerinden tartışma ve düşünce geliştirme, soru sorma Temel Tasarım dersinin belirleyici unsurlarıdır.

 Temrin sayısının diğer proje derslerinden çok olması bu sürecin gereği olarak değerlendirilmelidir.

 Temel Tasarım dersinde kuramsal çerçevenin ve tasarım ilkelerinin genel olarak anlatıldığı ders formatında bölümler de olacaktır.

 

Bu anlatılarda önceki öğrenci çalışmalarından veya farklı tasarım/sanat çalışmalarından örnekler göstermek konusunda karşı görüşler bulunmaktadır.

  Örneğin, Çubukçu ve Gökçen Dündar ye göre, analojiler kurulmasında sakınca bulunmamaktadır ve Temel Tasarım dersinde yaptıkları uygulamada görsel imaj göstermenin yaratıcılığı engellemediği sonuca varılmıştır.

  Resim ve mimarlık gibi disiplin ya da sanat dallarından örnek göstermek kabul edilebilir olmakla birlikte, önceki dönemlere ait öğrenci çalışmalarından örnek göstermekten özellikle kaçınılmalıdır.

 Tasarımda tek doğru olduğu yanılgısına düşecek öğrencilerin benzer çalışmalar yapması oldukça muhtemeldir.

  Bunun yerine, önce öğrencinin kendi yaratıcılığını kısıtlamadan deneyimleyeceği bir süreç izlenmeli, daha sonra örnek çalışmalar gösterilmelidir.

Böylece öğrenci kendi çalışmasının dışında sorunun nasıl çözüleceğine dair ilave bilgi ile donatılmış olur.



  SANAT EĞİTİMİ Sanatın Tanımı Günümüzü algılayıp anlamak, günümüze kadar geçmişte olup bitenleri ve yapılanları öğrenmek, bilmekle g...