Bogdanov'un Organizasyon Bilimi ve Sovyet Avangardı
Sovyet avangardının en
çok tartışılan kavramlarından biri –“inşa”, "tektonik”, “üretim” veya
“yaşam inşası” gibi çeşitli şekillerde nitelenen kavram– hem sanattaki
formalist yöntemi, hem de “yeni Sovyet insanı” fikrinden yola çıkıp Stalin’in
“insan ruhunun mühendisleri”yle son bulan bir toplumsal inşacılık teorisini
ifade ediyor gibi görünebilir.
Formalizm ile toplumsal
inşacılığın eşzamanlılığı, genelde, konstrüktivist estetik program ile
prodüktivist sanata damgasını vuran faydacılığın birarada var olmasını açıklar.
Benjamin Buchloh’un
yazdığına göre konstrüktivizm, “epistemolojik ve semiyotik
eleştiri modelleri kurmanın ötesinde burjuva estetiğinin modernist
çerçevesinden çok da uzaklaşmayan” genişletilmiş bir modernist estetikle yola
çıkıp, yeni sanayileşmiş sanat formlarına geçmiştir.
Teknoloji ve medyayla
ilgili iyimserlik, konstrüktivistleri totaliter Stalinizme vardırmıştır.
Yve-Alain Bois, daha
ileri giderek, eleştirel modernist gelenek terk edildiğinde sanatın topyekûn
araçsallaştırılmasının kaçınılmaz olduğunu öne sürer.
Başka deyişle, Sovyet
avangardının büyük başarıları, Avrupa modernist epistemolojilerinin
standartlarına bağlı kalırken, faydacı estetik ve bu estetiğin Stalinizm
bağlamında gördüğü işlev bir kırılmaya veya kara deliğe işaret eder – sanat
tarihi anlatısı bunu ancak propagandaya ve sanatın araçsallaştırılmasına karşı
çıkan etik ve ahlaki iddialara başvurarak açıklayabilmektedir.
Alternatif bir
açıklamaya, konstrüktivist ve prodüktivist programların felsefi esaslarını
inceleyip, dayandıkları epistemolojik temelleri yeniden düşünmekle
ulaşılabilir.
Konstrüktivistlerin
“inşa” kavramı ile prodüktivistlerin “üretim” kavramı konusunda süren kafa
karışıklığı, bu kavramların şeceresini formalizme ve toplumsal inşacılığa
atfetme hatasına dayanır.
Açıklanması gereken, ama
çoğunlukla göz ardı edilen nokta, her
ikisinin de kökenindeki “ampiryo-Marksizm” adını verdiğim felsefedir.
Devrim öncesinde ve
sonrasında Rus İmparatorluğu ve Sovyet devletindeki Marksistlerin ampirizme
olan ilgisi, büyük ölçüde Lenin’in meşhur Materyalizm ve
Ampiryokritisizm kitabı dolayısıyla bilinir: Lenin bu kitapta, Bolşevik
devrimci ve filozof Aleksandr Bogdanov’u Marksizmden sapmakla ve idealist
felsefeye gerici dayanak kazandırmakla itham eder.
Bogdanov, Lenin’in yerden
yere vurduğu “ampiryokritisizm”i ve ilk
Bolşeviklerin Marx yorumunu birleştirerek, önce “ampiryomonizm” felsefesini
(1900’ler), ardından evrensel organizasyon bilimi “tektoloji”yi (1910’lar)
ortaya atmıştır.
Her iki öğreti de, Ekim Devrimi’nden sonra
Proletkült hareketinde uygulamaya
konan proleter kültürü fikrine tekabül eder.
Hareketin öncü teorisyeni Bogdanov, homojen
bir kolektif pratik alanı olarak deneyim fikrini geliştirir.
Sovyet avangardının
yayınlanmış arşivlerinde ampirizme, Mach veya
Bogdanov’a açık bir göndermeye rastlanmaz.
Lenin’i övmek daha
yaygındır: Dziga Vertov’un “Lenin Hakkında Üç Şarkı”sı veya Aleksandr
Rodçenko’nun, duvarında Lenin portresi bulunan “İşçi Kulübü” hemen akla gelen
örnekler.
Fakat ampiryo-Marksizm çok rağbet gören bir
gelenektir ve
Proletkült’ü kurmuş olmasından dolayı Bogdanov sanat çevresi üzerinde Lenin’den
daha fazla entelektüel otoriteye sahiptir.
Bogdanov’un resmî bir
portresi bulunmasa da, felsefesine sanatla ilgili hemen hemen her kitapta
rastlanır.
Avangardizmi Bogdanov’un
fikirleri ve siyasi görüşleriyle özdeşleştiren Sovyet yayınları dışında hiçbir
yerde teslim edilmez bu.
Fakat örneğin yazar ve
mühendis Andrey Platonov’un Proletkült mensubu olduğu gayet iyi bilinir;
keza prodüktivist sanatın baş
teorisyeni Boris Arvatov, Moskova Proletkült’te sekreter olarak
çalışmıştır; Rodçenko, Tretyakov ve Eyzenşteyn gibi birçok isim de Proletkült
atölyeleriyle ortak çalışmalar yapmışlardır.
Tüm bu gerçeklere rağmen,
İngilizce yazan teorisyenler Bogdanov’un felsefesini inceleme, veya hiç olmazsa
Proletkült’ü önemli bir düşünsel ve siyasi referans olarak ele alma ihtiyacı
duymamıştır.
Bogdanov’un
organizasyon kavramı temel bir ampirist varsayıma dayanır: dış dünyaya dair
deneyimimizi, bir nesnenin niteliklerinin birleşimi üzerinden ediniriz.
Bu
niteliklerin ayrıştırılması, mekân, zaman, renk, form ve boyut şeklindeki temel
duyumları sağlar.
Ancak deneyim unsurları sadece ruhsal
gerçeklikte duyumlardır, aynı unsurlar birer
nitelik olarak fiziksel cisimlere ait olabilir: bir tuğlanın kare şekli ve
kırmızı rengi onun duyusal, algılanabilir, fiziksel nitelikleridir.
Ruhsal
ve fiziksel alanlar arasındaki bağlantı, özne-nesne ayrımı olmayan bir çevre
içerisindeki duyumların ve niteliklerin alışverişi olarak kendini ortaya koyan
karmaşık bir birlik olarak görülmelidir.
Başka
deyişle, kendi dışındaki nesneler üzerine düşünceye dalan bir bilen
öznenin egemenliği yoktur, çünkü dışarısı diye bir şey yoktur.
Özne
zaten bir nesnedir, fiziksel ve ruhsal alışverişlerin karmaşık bir neticesidir.
Bogdanov’un
ampiryomonizmi, biyolojik ve toplumsal olguları psikofiziksel yapıların
organizasyon mantığı çerçevesinde yeniden formüle eder.
Yalıtılmış
oluşumlar olarak ele alındıklarında ruhsal ve fiziksel yapılar tamamen
kendiliğindenlik hali içindedir, yani en alt organizasyon düzeyindedir.
Bu
kendiliğindenlik ancak analizde ve öğelerin yeni diziler içinde pratik biçimde
yeniden düzenlenmesiyle daha üst organizasyon formlarını muhafaza eder.
Bir kaya, madenler arasında kendiliğinden
oluşmuş bir fiziksel bileşimdir; korku, uyarıcı ile ona verilen tepki arasında
kendiliğinden oluşmuş bir ruhsal bileşimdir.
Ama yaban hayvanları karşısında duyulan ve
kayadan bir evin inşa edilmesine götüren korku, daha üst bir psiko-fiziksel
organizasyonun ürünüdür.
Görüldüğü üzere,
psiko-fiziksel yapılar en önce emek faaliyetinde inşa edilir.
Emek tekniklerinin
gelişmesinin ardından öğelerin toplamı büyür, ama kullanımları
“teknik ve bilişsel amaçlara” bağlıdır.
Bu
demektir ki nesne veya daha doğrusu nesnelerin organizasyonu, tarihsel olarak
üretilmiş bir ilişkiler sistemidir.
Her
türlü toplumsal pratik, organizasyon emeği veya dünya kurma emeğidir.
Bogdanov’un
sanat teorisi de bu nedenle aynı organizasyon ontolojisine dayanır: Bilmeyle
birleştirilip harmanlanan sanatsal yaratıcılık, birçok güzel sanatlar, şiir ve
resim eserinde görülebileceği gibi, idraki, duyuları ve duyguları kendi
yöntemiyle organize eder.
Sanatta
fikirlerin organizasyonu ile nesnelerin organizasyonu birbirinden ayrılamaz.
Örneğin
mimari bir inşaya, bir heykele ya da bir resme, “ölü” unsurlar sistemi olarak
bakılabilir – taş, maden, tuval ve boya sistemleri olarak; ama sanat
eserlerinin yaşayan anlamları, insan ruhunda hayat verdikleri hayal ve
duygulardan oluşan karmaşık yapılara aittir.
Sanat,
organizasyon mantığı içerisindeki pek çok kuvvetten biridir.
Fakat
tam organizasyon sanatını ancak kolektifleşmiş proleter emeği üretebilir.
Proletarya,
doğadaki en “düşük” yaşamın unsurları ile toplumdaki “bilinçdışı” yaşamın
unsurlarını, çelişkisiz ve rasyonel psikofiziksel birlik formuna sokar.
Burjuva
kültürü rekabet ve sömürüye dayanır, bunun sonucunda da birbiriyle çatışan
kısmi sistemler üretir.
Kapitalizm
gibi kısmi irrasyonel sistemlerden kurtulmak, yeni
bir bütünlük inşa etmek demektir; Bogdanov bu bütünlüğe “evrensel
organizasyon”, “sınıfsız toplum”, “proleter kültürü” gibi isimler verir.
En
üst organizasyon derecesi, birleşmiş endüstriyel emeğe, dayanışmaya, yoldaşlığa
ve kolektivizasyona dayanan homojen tümlüktür.
Dünya
İnşası, Sanatı Ortadan Kaldırıyor:
Avangardda İnşa, Üretim ve
Organizasyon
Bogdanov’un dünya
inşasının, prodüktivistlerin “yaşam kurucusu”, “mühendis-inşacı” figürleriyle
arasındaki yakınlık kolaylıkla görülebilir.
Sanat, bir rengin ya da
formun kullanışlılığına göre bir nesneyi biçimlendirmek ve düzenlemektir, diye
yazar Osip Brik.
Aleksey Gan, “Konstrüktivizm”
manifestosunda organizasyon ve
üretimin önemi konusundaki iddiasını desteklemek için Bogdanov’dan üç sayfa
alıntı yapar.
Gan maddi üretimin
temsilî sanatın yerini aldığını öne sürer.
Konstrüktivizm, Bogdanov’un, “kitlesel üretim
süreçleri için, toplumsal
üretimin tamamındaki kitlesel faaliyetler için bir organizasyon ve sementasyon”
formu çıkarmaya çalışan organizasyon bilimidir.
Konstrüktivizmin üç
meşhur disiplini konstrüksiyon, faktura ve tektoniğin, organizasyon ilkelerine
bire bir tekabül ettiği söylenebilir.
Hatta tektoniğin
“tektoloji”yi ifade eden bir şifre olduğu öne sürülmüştür.
Çeşitli
sanat akımları içindeki bir başka Bogdanovcu güzergâh, Proletkült mensubu
Boris Arvatov’un büyük tasarısıdır.
Hem
bir araştırma sunumu hem de etkili bir manifesto olan “Sanat
ve Üretim” metninde Arvatov, sanat tarihini, Bogdanov’un emek tarihi
çerçevesinde kendini ortaya koyan bir tarih olarak gösterir.
Buna
göre sanat daima üretimin bir parçası olmuştur: Zanaatler, freskler ve mimari,
modernlik öncesi toplumların gündelik ihtiyaçlarını karşılamıştır.
Ancak,
kapitalizmin hükmü altında sanat bireyci bir kendi kendini organize etme
faaliyetine dönüşür.
Şövale
resmi, burjuva toplumunda sanatın temaşaya dayalı temsil işlevinin
örneklerinden yalnızca biridir.
Konstrüktivizm
ve prodüktivizm yeni var olma formlarının üretilmesine ve komünist dünya
inşasına yönelmiş olsalar da, aslında Bogdanov’a göre sanatın çok daha mütevazı
bir hedefi vardır.
Sanat
duyuların terbiye edilmesidir.
Duygu
ve duyumları imge ve formlar halinde düzenler.
Bogdanov’un
proleter sanat hakkında yazarken kullandığı nitelemeler “form ile içeriğin
birliği”, “ahenk” ve “yaratıcılık”tır.
Sanatsal
avangardların büyük hedefleri ile Bogdanov’un sisteminde sanatın mütevazı rolü
çelişse de, konstrüktivizm ve prodüktivizmin teorisyenleri Bogdanov’un duyular
organizasyonunu kendi amaçları doğrultusunda yeniden yorumlamışlardır.
Andrey
Platonov, Proletkült mensubu olduğu erken dönemlere ait “Proleter Şiiri” başlıklı
makalesinde, proleter sanatının, “gayri maddi şeylerin”
organizasyonuyla işe başlaması gerektiğini yazmıştır: imgelerden ve nesnelerin
sembolleri olan kelimelerden başlamalıdır.
Bir
kelimede üç unsur ayırt eder Platonov: fikir, imge, ses.
Şiirin
bir kelimenin üçlü özellikleri uyarınca düzenlenmesi, tüm
başı boş duygu ve duyumları bir düşüncede toplama sürecidir.
Düşüncenin
kelime-oluşu, gerçekliğe boş soyutlamalardan daha iyi nüfuz eder çünkü hem
duyarlılığı hem de proleter deneyimini bilinçli hale getirir.
İnsanlık, üçlü kelimelerin düşünce olarak
organizasyonundan, maddenin
organizasyonuna ve dünya kurmaya doğru ilerleyecektir.
Bu, emek deneyiminin
bakış açısıdır, çalışan bir bedenin bakış açısından görülen ve yaşananların
eklemlendirilmesidir: beden çalışırken konuşur.
Üçlü kelimeler gayri
maddi olduğu kadar maddidirler de, zira
çalışan proletaryanın deneyiminde cisimleşmişlerdir.
Platonov “gerçek yaşayan
dilleri kopyalayan kelimelerle değil, yaşayan dil
parçalarıyla” yazdığını söyler.
Dziga Vertov da,
“film kareleri üzerinden sine-şeyler” yazdığını ve “görsel
düşünme” yarattığını söyler.
Bu görme sanatı,
izlenimler kargaşasını yeni bir “sınıf vizyonu”nda organize eder.
Vertov ile Platonov’un,
gerçekliğin natüralist ve fotoğrafik bir taklidini sundukları anlamına gelmez
bu.
Onlar gerçekliği
üretirler, veya daha iyi bir ifadeyle, yeryüzünün
çalışan nüfusunun evrensel bakış açısını üretirler.
Nesnelerin,
ilişkilerin ve insanların organizasyonu olarak maddi kültür, sanat kavramının
yerini alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder